Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sonrasında, ülkenin yeniden imarı, modernizasyonu ve savunma sanayinin güçlendirilmesi için ulusal bir demir çelik endüstrisinin kurulma ihtiyacı hissedilmiştir. Bu ihtiyaç doğrultusunda, 17 Mart 1926’da çıkarılan ‘Demir ve Çelik Sanayinin Kurulmasına Dair Yasa’ ile Türkiye’ de demir çelik üretimine yönelik ilk resmi adım atılmıştır. Bu kapsamda, savunma sanayinin ihtiyacına yönelik olarak 1928 yılında Kırıkkale’de Makina Ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE) kurulmuştur. Kurum, 1932 yılında faaliyete geçmiştir.
MKE’nin kuruluşunun ardından Türkiye’deki demir çelik sanayi kurma çalışmaları devam etmiştir. 1934 yılında yürürlüğe giren kalkınma planı doğrultusunda, ülkede sanayi ve ekonomik anlamda kalkınmada öncelikli sektörlerden biri olarak demir çelik sektörü belirlenmiş ve sektöre yönelik yatırım planları hazırlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda kuruluş yeri olarak maden kömür havzalarına yakın olması, demiryolu rotası üzerinde olması, yörenin işçi ikametine uygun olması ve jeolojik bakımda ağır sanayi yapılandırılmasına uygun olması sebebiyle Karabük yöresine yatırım yapılması uygun bulunmuştur. Sonuç olarak 1937 yılında ülkemizin uzun demir çelik ürün üreten ilk entegre tesisi Karabük Demir Çelik Fabrikası (KARDEMİR) kurulmaya başlanmıştır. Burada ilk uzun ürün üretimi 1939 yılında gerçekleşmiştir.
1950’li yıllarda ise ülke genelinde demir çelik sektörüne bağlı altyapı (karayolu, baraj vd.) ve dayanıklı tüketim malları (beyaz eşya, otomotiv vd.) üretimine olan gereksinim artmıştır. Bu nedenle, 1959 yılında Sanayi Bakanlığı öncülüğünde Karadeniz Ereğli Bölgesi’ne, ülkenin yassı ürün ihtiyacını karşılaması için büyük bir demir çelik fabrikası kurulmasına karar verilmiştir. 1960 yılında başlayan inşaat ve montaj çalışmaları 42 ayda tamamlanmış ve 1965 yılında tesislerde üretim başlamıştır.
1960’lı yıllarda ortaya konulan kalkınma planları sayesinde ülkemizin, uzun ve yassı demir çelik ürünlerine olan ihtiyacı artmıştır. Bu nedenle devlet tarafından, ülkemizin demir çelik ihtiyacını karşılayabilecek yeni bir üretim tesisinin inşa edilmesine karar verilmiştir. Böylece 1970 yılında İskenderun Bölgesi’nde yapımına başlanan demir çelik Fabrikaları, 1975 yılında İskenderun Demir Çelik Fabrikaları (İSDEMİR) olarak faaliyete geçmiştir.
Sektöre özel kesim yatırımcıların ilk girişi 1958 yılında İzmir ve İstanbul’da yapılan yatırımlarla gerçekleşmiştir. İzmir’deki METAŞ ve İstanbul’daki ELEKTROFER firmaları, kurdukları elektrik ark ocaklı tesislerinde 1961 yılında üretime başlamışlardır.
Önerilen Makale: Çelik sac malzemeler ve uygulamaları hakkında detaylı bilgi almak için
galvanizli sac sayfamızı ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.
1970’li yılların sonunda kadar ülkemizde sanayileşme, kamu kesimi yatırımları öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bu dönemde ekonomik anlamda daha çok korumacı politikalar benimsenmiş ve yurtdışından ülkeye yapılan ürün ithalatını azaltmak için yerli sanayinin büyütülüp geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca bu dönemde devletin, özel sektör temsilcilerine yeterli desteği vermemesi nedeniyle özel sektör temsilcilerinin demir çelik sektöründeki yatırımları günümüze kıyasla oldukça düşüktür.
1980’li yıllardan itibaren ülkemizde, dünya ile ekonomik anlamda bütünleşme eğilimleri başlamıştır. Kısacası ithal ikameci politikalar bir kenara bırakılmış ve liberal ekonomik politikalar benimsenmeye başlanmıştır. Bu politikalar, sadece ülkemizin ekonomisi için değil; demir ve çelik sanayisinin gelişmesi anlamında da çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. 1980’li yıllarda yeni üretim tesislerinin kurulması için özel sektör yatırımcılarına verilen teşvik ve destekler sonucunda sektör, büyük bir gelişme göstermiştir.
Özellikle 1980 yılı ve sonrasında, demir çelik sektöründe Elektirk Ark Ocakları (EAO) ile üretim yapan tesisler kurulmaya başlanmıştır. Sektörün EAO’lu fabrikaları kurmasının başlıca nedenleri ise;
• İlk yatırım maliyetinin entegre tesislere göre daha düşük seviyede olması
• Hammadde olarak ülkemizde kısıtlı miktarda bulunan demir cevheri yerine hurda olması
şeklinde sıralanabilir. Ancak bu yönelim ilerleyen yıllarda uzun-yassı ürün üretiminde büyük dengesizliğe neden olmuştur.
1990’lı yıllarda , sektörde uzun ürünün ihtiyaçtan çok daha fazlasının üretildiği görülmüştür. Bu nedenle devlet, fazla olan bu üretimi ihracat ile giderebilmek için sektöre büyük destekler sağlamıştır. Ancak 1995 yılında AB ile yapılan anlaşma gereği, devletin sektöre olan desteği minimum seviyeye gerilemiştir. Yine bu dönemde de yaşanan global ekonomik krizlerin (özellikle 1997-Asya Ekonomik Krizi) ve Çin’in sektördeki ağırlığını arttırmasıyla birlikte ülkemizin ihracatında ciddi düşüşler görülmüştür.
1995 yılında Avrupa Birliği (AB) ile yapılan serbest ticaret anlaşmasına göre gümrük vergileri ortadan kaldırılmıştır. Böylece ülkemiz ile AB arasındaki ticaret hacmi büyük oranda artmıştır. Ayrıca Anlaşmanın maddeleri uyarınca, demir çelik üretimdeki üretim kalitesinin artması sağlanmıştır. Ancak yine bu anlaşmanın maddeleri gereği, demir çelik sektörüne sağlanan teşvik ve destekler tamamen ortadan kaldırılmıştır. Sektöre, sadece yeniden yapılandırma ve dönüşüm projeleri için devlet yardımlarının 5 yıl boyunca devam ettirilebileceği belirtilmiştir. Süre sonunda sektörün, devletten tamamen bağımsız biçimde yapılandırılmış olması hedeflenmiştir.
Ancak süre sonunda belirlenen hedeflere ulaşılamamıştır. Bu nedenle topluluktan, yarım kalan projelerin tamamlanması için ek süre talep edilmiştir. Böylece 2003 yılında demir çelik sektörü, diğer sanayi sektörleri ile birlikte Ulusal Yeniden Yapılandırma Planı (UYYP)’na dahil edilmiştir. Avrupa Komisyonu ile yapılan teknik toplantılar çerçevesinde UYYP’ nin revizyonu ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Çalışmaların sonucunda güncellenen UYYP, 2009 yılında Dışişleri bakanlığı tarafından Avrupa Komisyonuna gönderilmiştir. (TC Ekonomi Bakanlığı, Türk Demir Çelik Sektörü Ulusal Yeniden Yapılandırma Planı.
Türkiye’de demir çelik tesisleri genellikle kıyı bölgelerde kümelenmiştir. Karadeniz Bölgesi’nde Zonguldak, Karabük ve Karadeniz Ereğli civarında; Marmara Bölgesi’nde Gebze, İstanbul, Tekirdağ ve Çanakkale’de; Ege Bölgesi’nde İzmir - Aliağa’da ve Akdeniz Bölgesi’nde İskenderun Körfezi’ne yakın Bölgelerde ( İskenderun-Payas-Döryol-Osmaniye) tesisler kurulmuştur. Bu bölgelerin deniz kenarında olması ve bölgelerde liman yatırımlarının bulunması ulaşım maliyetlerini azalttığından, yatırım konusunda öncelikli tercih olmuştur.
Günümüzde, MKEK hariç sektörde faaliyet gösteren tüm ham çelik üreten firmalar özel sektör girişimcilerine aittir.
Ülkemizde demir çelik sanayisinin gelişim kronolojisi aşağıdaki gibidir; 1930: Ülkemizde Demir Çelik sanayisinin temeli Kırıkkale ‘de atılmıştır. Burada Askeri Fabrikalar Müdürlüğü’ne bağlı olarak ilk üretim tesisi kurulmuştur.
1937: Ülkenizin ilk entegre demir çelik fabrikası olan Kardemir’in temelleri atıldı.
1939: 150 bin ton çelik kapasitesi ile Kardemir üretime başladı.
1955: Kardemir’in adı ‘Türkiye Demir Çelik İşletmeleri’ olarak değiştirildi.
1960: Özel sektörün ilk ark ocaklı tesis olan Metaş, 20 bin ton kapasite ile İzmir’de üretime başladı.
1965: 470 bin ton üretim kapasitesi ile Erdemir, yassı ürün üretmeye başladı.
1977: İskenderun Bölgesi’nde kurulan ilk büyük üretim tesisi İsdemir faaliyete geçti.
1980: Demir çelik sektörün yıllık ham çelik üretim kapasitesi 4 milyon tonu geçti
1996: Türkiye ile AB arasında, demir çelik ticaretine uygulanan gümrük vergisinin kaldırılması için serbest ticaret anlaşması imzaladı.
2001: Yıllık demir çelik üretimi 15 milyon tona ulaştı.
2002: Ülkemiz, Dünya demir çelik üretiminde 13. sıraya yükseldi.
2013: Türkiye, yıllık yaklaşık 35 milyon tonluk üretimi ile Dünya’nın 8. Büyük demir çelik üreticisi konumuna ulaştı.
2018 yılı sonu itibariyle yılık üretimi 37 milyon tonu aşan Türkiye, dünya sıralamasında 8. basamaktaki yerini korudu.
Demir Çelik Sektörünün Türkiye’deki Mevcut Durumu
Ülkemizde Demir Çelik sektörü, Özellikle 1980’li yıllarda uygulanmaya başlanan liberal ekonomik politikaların etkisiyle büyük bir gelişme göstermiştir. Gelişmekte olan ülke kategorisinde bulunan ülkemizin, sanayileşme bakımından kalkınmasına büyük katkı sağlamıştır. Aynı zamanda otomotiv, beyaz eşya, gemi imalat, makine gibi endüstriyel kalkınmada öncelikli olan sektörlere hammadde sağlamaktadır. 2018 yılı sonu itibariyle Türk demir çelik sektörü, 37.3 milyon tonluk üretimiyle Dünya’nın 8. Büyük üreticisi konumuna gelmiştir.
Türkiye’de Ham Çelik Üretimi
2000 yılında yaklaşık 14milyon ton olan yıllık üretim miktarı 2013 yılı sonu itibariyle 34.65 milyon ton olarak ölçülmüştür. Bu süre zarfında, 2009 yılında ve 2013 yılında üretimde azalma görülmektedir. 2009 yılındaki azalmanın sebebi 2007 yılının sonunda başlayan global ekonomik krizin gerek yurtdışında, gerekse yurtiçindeki demir çelik piyasalarının daralmasına bağlı olarak gerçekleşmiştir.
2013 yılında ise hammadde-nihai mamul fiyatları arasındaki farkın kapanması sonrasında karlılık giderek azalmıştır. Bu durum özellikle elektrik ark ocaklı kuruluşların rekabet güçlerini önemli derecede etkilemiştir. Ayrıca İsdemir de yaşanan grev, enerji kesintileri ve global piyasalardaki daralmanın da etkisi ile ülkemizin gerçekleştirdiği demir çelik üretimi, bir önceki yıla kıyasla % 3.4 düşüşle 34.65 milyon ton seviyesinde kalmıştır.
2017 yılı sonu itibariyle ham çelik üretimimiz, tüm zamanların üretim rekorunu kırarak 37,5 milyon tonluk üretim geçekleşmiştir. 2018 yılı sonunda ülkemizin demir çelik üretimi, yılın ikinci yarısında görülen zorlu ekonomik koşullara rağmen, 2017’de ulaşılan rekor seviye göre, % 0.6 kadar gerilemeyle 37.3 milyon ton olmuştur. 2018’de elektrik ark ocaklı (EAO) kuruluşlar, % 0.6 kadar düşüşle 25.8 milyon ton üretim gerçekleştirmiştir. Yine 2018’de entegre tesisler ise, % 0.4 gerileyerek 11.5milyon tonluk demir çelik üretimi gerçekleştirmiştir.
Türkiye’de Ham Çelik Üretiminin Bölgelere Göre Dağılımı
Türkiye’de Demir Çelik üreten firmalar, bölgesel olarak Karadeniz, Marmara, Ege ve Doğu Akdeniz bölgelerinde kümelenmiştir.
Türkiye’nin Ham Çelik Üretim Kapasitesi, Nihai Üretim Miktarı ve Kapasite Kullanım Oranı
Yıllar itibariyle ülkemizin demir çelik üretim kapasitesi, üretimi ve kapasite kulanım oranını bir arada değerlendirmek için Tablo 11’e baktığımızda; Çelik üretim kapasitesi ve üretim miktarı yıllar içerisinde sürekli artış göstermiştir. Ancak kapasite kullanım oranında dalgalanmalar görülmüştür. Bu durumun temel nedenleri, fiyat ve talep ile ilgilidir. Özellikle 2005-2010 arası dönemle, Global ekonomik kriz nedeniyle sektörde fiyat düşüşleri ve talepte daralmalar meydana gelmiştir. Bu nedenle sektörde faaliyet gösteren firmalar, üretimlerini azaltarak daha düşük kapasitelerde çalışmışlardır. 2010 yılı sonrası global ekonomik krizin artmasıyla birlikte fiyatlar ve talep yukarı yönlü hareket etmiştir. Böylece firmalar, hem yeni yatırımlara ağırlık vererek mevcut kapasiteyi arttırmışlar, hem de bu kapasiteyi optimum biçimde değerlendirmişlerdir. Böylece kapasite kullanım oranı da yukarı yönlü yol almıştır.
Üretim Yöntemlerine Göre Türkiye’de Demir Çelik Üretimi
Ülkemizde üretim yöntemlerine göre demir çelik üretimi incelendiğinde, 2005 yılında üretimin yaklaşık %30’u entegre tesislerde gerçekleşirken % 70’i elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleşmektedir. Yıllar içerisinde hem EAO, hem de BOF yöntemiyle yapılan üretim miktarı artmıştır. üretim oranı da dalgalı seyir izlemiştir. Günümüzde de üretimin yaklaşık %30’u entegre tesislerde gerçekleşirken % 70’i elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleşmektedir. Aslında ülkemizde yeni entegre tesis kurulmamıştır. Var olan entegre tesislerde ( Kardemir, Erdemir Ve İsdemir) üretim kapasiteleri arttırılmıştır. Elektrik ark ocaklı üretimde ise hem mevcut firmalar kapasite artışı gerçekleştirirken, hem de EAO lu tesisler kurulmuştur. İlk kurulum maliyeti daha düşük olması, çevreye daha az zarar vermesi, ülkemizde yeterli miktarda demir cevheri bulunmaması ve hammadde olarak üretimde kullanılan hurdanın diğer hammadde türlerine göre daha ucuz olması nedenleriyle, özellikle özel sektör yatırımcıları, yeni kurulan tesislerde Elektrik Ark Ocaklarıyla üretim tercih edilmektedir.
Ürünlere Göre Türkiye’de Demir Çelik Üretimi
Ülkemizin ürünlere göre demir çelik üretimi Tablo2.3’te verilmiştir. Gelişmiş ülkelerde uzun-yassı ürün dengesi %60-%40 gibi gerçekleşmektedir. Ancak ülkemizde durum böyle değildir. 2005 yılında Türkiye’de bu denge %85-%15 olarak gerçekleşirken 2018 yılı itibariyle te % 66-%34 olarak gerçekleşmiştir.
Özellikle 2000 li yıllarda demir çelik sektöründeki yapısal dengesizliğin ana sebebi, geçmişte sektöre yanlış uygulanan teşvik ve destek politikalarıdır. Türkiye’de uzun ve yassı ürün arasındaki arz-talep farkı hesaplanmadan sektöre teşvikler, ilk kurulum maliyeti daha düşük olduğu için elektrik ark ocaklı uzun ürün üreten tesislerin ihtiyaçtan çok daha fazla kurulmalarına neden olmuştur ve ülkemizde uzun ürün fazlalığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle ülkemiz, otomotiv, beyaz eşya gibi sektörlerde ihtiyaç duyduğu yassı ürünleri kendi iç piyasasındaki üretimle karşılayamadığı için bu ürünleri ithal etmek zorunda kalmaktadır. Aynı zamanda ihtiyaçtan fazla uzun ürün üretimi gerçekleştiğinden, kapasite fazlası ürünlerin ihraç edilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. 2000 li yıllara kıyasla günümüzde yassı ürün üretim oranı ve miktarı yükselmiştir. Ancak bu yükseliş, halen ihtiyacı karşılayacak düzeyde değildir.
Türkiye’de Nihai Çelik Tüketimi
Türkiye’nin nihai çelik tüketimi, global kriz dönemi dışında her yıl artış göstermektedir. Gelişmekte olan diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye, henüz gelişiminin çelik yoğun evresini tamamlamamıştır. Ülkemizde sanayileşme düzeyi her yıl artmasına rağmen istenilen düzeyde değildir. Ayrıca altyapı yatırımlarının da halen tamamlanamamış olması, çeliğe olan talebi her yıl arttırmaktadır.
2017 ve 2018 yılları ele alındığında, otomotive ve beyaz eşya ürünlerinin üretiminde son yıllardaki en yüksek rakamlara ulaşılmıştır. Bu durum yassı demir çelik ihtiyacını olumlu etkilemiş ve yıllar içerisinde yassı demir çelik talebi oldukça yüksek seviyelere ulaşmıştır. Bunun yanı sıra yapı ve inşaat sektörlerindeki canlılık ta uzun mamul tüketimini de canlı tutmuştur. Ancak 2018 yılı ortasından itibaren ülkemizde görülen ekonomik daralma, iç pazarda hem uzun hem de yassı ürün gruplarında talebin azalmasına neden olmuştur.
Türkiye’de Kişi Başına Çelik Tüketimi
Kişi başına çelik tüketim kavramı, ulusların gelişmişlik düzeyini ifade eden bir göstergedir. Günümüzde kişi başı çelik tüketiminin gelişmekte olan ülkeler için yıllık ortalama 500 kg/kişi civarında olması beklenmektedir. Günümüzde bu kavram, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için anlamını korumaktadır. Ancak gelişmiş ülkelerde, kişi başına tüketilen yassı çelik miktarı ön plana çıkmaktadır. Bu ülkeler, sanayileşmelerinin çelik yoğun evresini tamamladıklarından genellikle kendi ihtiyaçları doğrultusunda yassı ve vasıflı ürün üretimine yönelmişlerdir.
2000 yılında 202 kg/kişi olan bu rakam, ülkemizin çeliğe olan ihtiyacı ve bu ihtiyacın karşılanması için yapılan yatırımlar sonucu sürekli artmıştır. 2013 yılı itibariyle tüketim, 2012 yılına göre 34kg/kişi artışla 434 kg/kişi olarak gerçekleşmiştir. Bu artışta, ülkemizin inşaat ve altyapı sektörlerindeki gelişim önemli yer tutmaktadır. 2016 yılı sonu itibariyle bu rakam, 2015 yılına göre 18kg/kişi gerileyerek 446.5 kg/kişi olmuştur. Bu gerilemede yine inşaat ve yapı sektörünün son yıllarda durağan bir seyir izlemesi, yeni yatırımların azalması ve var olan projelerin durdurulması / askıya alınması önemli yer tutmaktadır.
Türk Demir Çelik Sektörünün Dış Ticaretinin Durumu
Türkiye, ithalatı azaltmaya yönelik alınan tedbirlere ve ihracatı arttırmaya yönelik yapılan düzenlemelere rağmen her yıl dış ticaret açığı vermektedir.
Türkiye’de yaklaşık 80 yıllık geçmişe sahip olan demir çelik sektörü ise, 24 Ocak 1980 kararları sonrasında ekonomik ve ticari anlamda büyük bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönemde sektöre, özel sektör yatırımcılarının daha fazla ilgi göstermesi için devlet tarafından bazı teşvik ve destekler sağlanmıştır. Ayrıca küresel anlamda ticaretin giderek kolaylaştırılması, iletişim, ulaşım, teknoloji ve sermayenin dolaşımı konularında kaydedilen pozitif gelişmelerle birlikte ülkemizde demir çelik sektörü büyük bir gelişme kaydetmiştir. 1994 yılında AKÇT ile imzalanan gümrük birliği antlaşması, sektörün Avrupa pazarına girmesini kolaylaştırmış ve sektörün modernize edilip yeniden yapılanmasına katkı sağlamıştır. Ancak sektörün ülkemizde planlı şekilde büyümemesi sonucunda üretimde dengesizlik meydana gelmiştir. Bu dengesizlik, dış ticaret rakamlarını etkilemiştir. Günümüzde Türkiye, uzun ürünlerde net ihracatçı konumundayken yassı ürünlerde net ithalatçı konumundadır.
Demir çelik sektörü, ülkemizde dış ticaret fazlası veren nadir sektörlerdendir. 2018 yılı sonu itibariyle 15.6 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilirken, bu rakam, ülkemizin toplam ihracatının yaklaşık %9’una tekabül etmektedir. 2018 yılı sonunda toplam ithalat ise 12.8 milyar dolar olarak kaydedilmiştir.
Türk Demir Çelik Sektöründe Hammadde Durumu
Ülkemizde demir çelik üretimi, hammadde olarak hurdanın kullanıldığı elektrik ark ocakları ile hammadde olarak demir cevheri ve kok kömürünün kullanıldığı entegre tesislerde gerçekleştirilmektedir. Bunların dışında pik, ferroalyaj ve sünger demir de üretimde kullanılan diğer hammaddelerdir. Türkiye’de üretim için gereli olan hammaddeler, doğal kaynakların yetersiz oluşu ve çelik tüketiminin düşüklüğü sebebiyle iç piyasada yeterli miktarda bulunmamaktadır. Bu nedenle sektör, hammadde konusunda dışa bağımlıdır.
2015 yılı sonunda ülkemizde, yaklaşık 6,5 milyar dolarlık hammadde ithalatı gerçekleştirmiştir. Yıllar itibariyle demir çelik üretimi arttığı gibi hammadde ithalatı da artmıştır.
Ülkemizde mevcut demir madeni sahalarında demir cevheri oldukça azalmıştır. Artan demir cevheri ihtiyacına karşılık ne yazık ki üretimler bunu karşılayacak düzeyde değildir. Ancak ülkemizde, tenor oranı demir çelik üretimine uygun olabilmesi için zenginleştirilmesi gereken demir cevheri yatakları bulunmaktadır. Düşük tenorlu bu rezervlerin çıkarılıp zenginleştirilmesini sağlamak için devletin, yatırım ortamını iyileştirip madenciliği teşvik etmesi gerekmektedir. Böylece uzun vadede, demir çelik sektörünün ithal ettiği cevher miktarı azaltılabilir.
Kömürle ilgili olarak son yıllarda, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) öncülüğünde yeni rezerv bulma çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmaların neticesinde, ülkemizdeki çıkarılabilir/işlenebilir kömür rezervi miktarında artış gözlemlenmiştir. Ancak her ne kadar yeni maden rezervleri bulunsa da; bu rezervler toplam kömür ihtiyacını karşılamaya yetmemektedir. Bu nedenle kömür konusunda dışa bağımlılığımız devam etmektedir.
Türk demir çelik sektöründe, üretimin büyük kısmı elektrik ark ocaklarında gerçekleşmektedir. Elektrik ark ocaklarında hammadde olarak hurda kullanılmaktadır. Ülkemizin hurda kapasitesi, üretim için gerekli olan miktarı karşılayabilecek durumda değildir. Bu nedenle hurda konusunda dışa bağımlı durumda olduğumuzu ifade edebiliriz. Ancak Türkiye, kalkınmasının çelik yoğun evresini yaşamaktadır. Bu nedenle ülkede çeliğe bağlı olan otomotiv, inşaat, makine, altyapı, beyaz eşya gibi sektörlerde çelik tüketimi her yıl artmaktadır. Bu artışa bağlı olarak ülkemizde, uzun vadede hurda arzının artacağını ve hurda ithalatına olan talebin azalacağını tahmin etmemiz mümkündür.