Çeliğin bünyesinde bulunan kalıntıların miktar, tür ve dağılımı şekil değiştirme ve kırılma davranışı ile dayanım özelliklerini büyük ölçüde etkiler.
Kalıntılar oksit, sülfür veya silikat türünden olabilirler. Ancak bunlar MnO, MnS, SiO2 gibi basit kimyasal maddeler halinde kalmayıp, genellikle karmaşık bileşik veya ötektikler oluşturduklarından, bileşimlerinin belirlenmesi oldukça güç ve zaman alıcıdır. Dolayısıyla çoğu kez kalıntıların miktar ve dağılımlarının bulunması ile yetinilir. Hazırlanmış abaklar yardımıyla kalıntı miktarı oldukça kolay ve yeterli doğrulukta saptanabilir.
Kalıntıların kaba bir ayırımla gevrek olanları yuvarlak ve köşeli, sünek olanları ise uzun biçimdedir. Zorlamalar sırasında çevrelerinde gerilme ve şekil değişimi yığılmaları (tepeleri) oluşur. Sıcak şekil vermede yassılaşan MnS dışında diğer bütün kalıntılar değişik ölçüde de olsa sert ve kırılgandır. Yüksek çekme dayanımlı malzemelerde daha kuvvetli olmak üzere tokluğu azaltır, şekil değişimi ile dayanım özelliklerinde belirgin bir anizotropi (yöne bağımlılık) yaratırlar.
Dış zorlamalar ana malzeme/kalıntı faz sınırında adezyonun azlığı dolayısıyla ayrılmalara neden olursa, bir çatlak gibi etkiyen kalıntı işletme sırasında çoğu zaman hasara yol açar. Ancak çelikte geniş yüzeyli ve dizilenmiş kalıntıların(çoğun-lukla MnS} bulunması, darbeli zorlama altında çatlak ilerlemesine karşı direnci önemli oranda artırabilir. Deney parçasında çentik dibinden başlayan çatlak, kalıntılar nedeniyle yön değiştirmek zorundadır. Çatlağın uygun yerlerde yeniden oluşabilmesi ise, doğrudan ilerlemesine göre daha fazla vurma enerjisi harcanmasını gerektirir. Böylece haddeleme yönünde (boyuna) tokluğu yükselten bu tür kalıntılar, öte yandan haddelemeye dik (enine) doğrultuda doku etkisiyle düşük düzeyde olabilen mekanik özellikleri daha da kötüleştirir. Sonuç olarak çentik vurma tokluğu boyuna ve enine doğrultularda önemli farklılık gösterir.
Basınçlı boru hatları ve basınçlı kaplar gibi bazı uygulamalarda, yukarıda açıklandığı üzere uzamış MnS kalıntılarından ileri gelen tokluk anizotropisi ve enine değerlerdeki aşırı düşüş istenmez. Bu durumda çeliğe zirkon, seryum veya titan gibi elementler katılarak oluşturulan sülfürler (ZrS, CeS, TiS) haddeleme sırasında şekil değiştirmediklerinden, sözü edilen yöne bağımlılık büyük ölçüde ortadan kalkar.
Yüksek dayanımlı
çelik ürünlerinin özellikle kalın parçalardaki açı kaynağında tabakalı kırılma (yırtılma) görülebilir. Söz konusu hasar, kaynak iç gerilmelerinin etkisiyle ve dikiş altına rastlayan bölgede kalıntı dizileri boyunca meydana gelir. Malzemenin bu tür çatlamaya az veya çok her zaman eğilimi bulunduğundan, tabakalı kırılma öncelikle konstrüktif önlemlerle engellenir.